Sefa birkaç gün önce Facebook’ta bir paylaşım yaptı; ilkokul öğretmeni Mehmet Ali Arslanlıoğlu’nu ve Tarkan dergisini anlattı. (*)
Ben de bu paylaşımın yorumlarına, “Madem mevzu Tarkan’dan açıldı… Ben de bir Tarkan anımı anlatayım,” deyip aşağıdaki anımı anlattım.
Sonra, “Bu anı on binlerce Facebook paylaşımı arısında yitip gitmesin,” deyip, buraya da almak istedim.
Buyurun okumaya…
…
İlkokul birdeyim. Yıl 1969 sanırım; belki de 70’in en başları..
Babam PTT’de çalışıyor. Teknisyen. İş yeri, Vakıflar Sarayı’nın (Arzu Sineması’nın da olduğu pasaj) karşısındaki Ataçlar İşhanı’nda…
Nedendir hatırlamıyorum şimdi… Okul çıkışı babamın yanına gitmiştim. İşim bitince eve gitmek üzere yola çıktım.
Evimiz o zamanki adı Yeni Baraj olan bölgede… Mahalle bile değil… Şimdiki İller Bankası’nın kuzey doğusundaki birkaç evden biri… O zamanlar İller Bankası da yok, ev yok, bina yok, yol yok… Her yan bağ bahçe!.. Resmen dağ başı!.. 45 dakikada bir gelen belediye otobüsleri ile sağlıyoruz şehir ile ulaşımımızı. Dolmuş da yok!
Neyse… Babamın yanından çıktım… Yağcami’nin önündeki duraktan Baraj otobüsüne bineceğim… Sonra aynı otobüsle yola devam edip, eve gideceğim…
O zamanlar… Eski Vilayet’in karşısında, Ulus Parkı’nın önünde otobüslerin son durağı var… Gelen tüm otobüsler orada yolcularını boşaltır, yola devam etmek isteyenler kumbaraya yeniden para atar ve yola devam ederler…
“Lan!.. Son durakta inip yeniden binince otobüse verecek para kalmadı bende?!.. Abooo!.. N’apacam şimdi?!..”
Yağcami’deki durakta otobüs bekliyorum… Ama otobüs yok ortada!.. Ben de oyalanıyorum oralarda… Gazete bayiin önüne gittim… Bi’ baktım… Abo!.. Tarkan’ın yeni sayısı çıkmış!.. Tarkan o zaman 75 kuruş… Cebimde bir lira para var… Düşündüm, “Otobüs 25 kuruş, Tarkan 75… Param yeter.” Hemen aldım Tarkan’ı ve kaldırıma oturup bir solukta okudum. Nasıl mutluyum, nasıl mutluyum!.. Benden şahane insan yok o an dünyada!..
Birazdan otobüs geldi, bindim… 25 kuruşu kumbaraya attım, arkaya doğru yürümeye başladım… Yürürken mevzu dank etti!..
“Lan!.. Son durakta inip yeniden binince otobüse verecek para kalmadı bende?!.. Abooo!.. N’apacam şimdi?!..” Tüm bunlar bir anda döndü kafamın içinde… Düşünmeye başladım, “Otobüsten inip tekrar babamın yanına gitsem?.. Kızma ihtimali yüksek!.. Durduk yerde azar işitmek var!.. Bi’ de… Hadi iş yerinde değilse?.. Hadi gittiyse?.. İyice ortada kalırım!.. Olmaz o iş!..”
Bu seçenekten anında vazgeçtim… Otobüsün içine baktım hızlıdan… Kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler… Zaten fazla da kalabalık değil. Yaşlı bir adamı gözüme kestirdim, yanına gittim, “Dede,” dedim, “Son durakta otobüse tekrar binecek param yok. Bana 25 kuruş verir misin?..” Yaşlı adam yüzüme baktı, gülümsedi, ceketinin cebinden bir 25 kuruş çıkardı uzattı bana, “Al bakalım kerata,” dedi, “N’aptın parayı?.. Düşürdün mü?.. Bunu da düşürme tamam mı?..”
Teşekkür ettim, otobüsün arka tarafına koştum, kapının yanına dikilip inmeye hazırlandım.
Son durak… Otobüsten in, tekrar bin… Yola devam…
Tarkan’ın yeni sayısını otobüste tekrar tekrar, tekrar tekrar büyük bir zevkle okuyarak eve gittim.
Heyecanlı bir yolculuk olmuştu benim için. Üzerinden 50 yıldan fazla zaman geçti, hâlâ dün gibi hatırlarım.
…
* Sefa’nın Facebook’taki “Okumayı nasıl hızlı öğrendim?” başlıklı paylaşımı için TIKLAYINIZ