Eve 1-2 kilometre uzaklıkta bir tamirciye gidecektim. “Yakın. Yürüyerek gideyim.” deyip yürüdüm; dükkânın önüne geldiğimde tamir edilecek parçayı evde unuttuğumu fark ettim. Aynı yolu tekrar yürüyüp eve gittim, unuttuğum parçayı aldım ve geri dönüp aynı yolu yürümeye başladım.
Yürürken “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker!” diye bir yandan kendi kendime söyleniyor, bir yandan da bu sözün nasıl çıktığını düşünüyordum.
Düşünürken bir şeyi fark ettim.
Bu “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.” sözü mecaz bir sözdü. Burada söz edilen baş, bir şirketi, kurumu ya da devleti yöneten baş, ayaklar da yöneticilerin ayak takımı olarak gördüğü en alttaki insanlardı.
Akılsız baş yanlış bir şeyler yaptığında… Akılsız baş ve yakın çevresi bu yanlışlıktan hemen hiç etkilenmiyor, tüm cezayı alt tabakalardaki garibanlar çekiyordu.
Sonra “Vay arkadaş!” dedim, “Ben yıllarca bir yerde bir şeyi unutunca ya da yanlış yapınca aynı yolu tekrar yürümek sanırdım bu sözün anlamını… Demek sözün asıl anlamı buymuş ha!”
Geç de olsa aydınlanmış olmanın verdiği mutlulukla, az önce geldiğim yoldan geriye döndüm ve eve doğru yeniden yürümeye başladım..