Bisikletim ve ben

Arkadaşlarla konuşuyoruz… Laf, gezdi, döndü, dolaştı kent içi ulaşıma geldi… “Çukurova’daki illerin neredeyse tamamında yokuş yok, her taraf dümdüz. Kent içi ulaşımda neden bisiklet kullanılmıyor, bisiklet kullanımı özendirilmiyor?” dedim.

Arkadaşlar koro halinde bağırdılar:

“Sen bisikletle işe gidip gelmek istiyorsan, git gel. Seni tutan mı var?!..”

Tamam da… Benim bisikletim yoktu ki! Önce bir bisiklet almam gerekti. Geçen pazar günü, kıydım paraya, gittim aldım bir bisiklet. Pazartesiyi iple çekiyorum! Akşam olsun, sabah olsun, pazartesi olsun ve ben işe bisikletle gideyim.

Pazartesi sabahı erkenden kalktım, bisikletimi büyük bir heyecanla çıkardım kapının önüne… Bastım asansörün düğmesine… Tık yok! Asansör gelmiyor… Elektrik de var oysa?.. Bağırdım apartmanın 13’üncü katından en aşağıdaki kapıcıya:

“Asansör niye gelmiyoooor?”

Kapıcı, apartmanın önüne atıp oturduğu sandalyesinden yavaşça kalktı… Sağa sola baktı, sesin geldiği yeri aramaya başladı. Bir daha bağırınca, kafasını yukarı kaldırdı… Sonra geri döndü, kapıcı dairesinin penceresine yaklaşıp karısından gözlüğünü istedi… Aldı gözlüğünü, taktı gözüne olabilecek en yavaş hareketle… Bana baktı ve “Buyuuuur?!..” diye bağırdı.

“Asansör dedim… Asansör niye çalışmıyor?..”

Kapıcı elini ağzına götürüp bağırdı, “Evet… Asansör arızalı… Çalışmıyooooor…”

“Nee?!.. Bir-iki saat mi?!.. Tamam da, benim işe gitmem gerek… Dünya kadar iş beni bekliyor!..”

“Ben bu adama derdimi anlatamayacağım” deyip bisikleti sırtladığım gibi merdivenlerden inmeye başladım yavaş yavaş…

13, 12, 11, 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4…

Üçüncü kata geldiğimde başımdan aşağı kaynar sular döküldü! Üçüncü kata yeni bir komşu taşınıyordu ve apartmanın merdivenleri en küçük noktaya kadar eşya doluydu!.. Değil bisikletle geçmek, bir farenin bile geçmesi mümkün değildi!..

Taşımacılardan, yeni komşudan izin istedim, “Biraz bekleyin” dediler, “1-2 saate kadar biter işimiz.”

“Nee?!.. Bir-iki saat mi?!.. Tamam da, benim işe gitmem gerek… Dünya kadar iş beni bekliyor!..”

Tabii ben söyledim ben dinledim bunları!.. Bana orada merdiven korkuluğu muamelesi yapıp görmemezlikten ve duymamazlıktan geldiler.

Çaresiz geri döndüm… Bisikleti sırtladım ve gerisin geri eve çıkmaya başladım.

4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12…

12’inci kata geldiğimde “Tırrrrrrrr” diye bir ses duydum… Baktım asansör çalışmaya başlamış. Bastım düğmesine, çağırdım… Geldi asansör, önce bisikleti yerleştirdim içeri, sonra ben girdim ardından… Bastım zemin katın düğmesine… Asansör indi, indi, indi… Önce “Gırç, gırç, gırç…” diye sesler geldi, sonra ışıklar söndü… Üçüncü kata geldi durdu. Kapıyı zorladım açılmıyor… Dışarıdan taşımacıların seslerini duyuyorum… Bağırdım, “İçeride kaldım, şu kapıcıya haber verin de çıkarsın beni.” diye… Sağ olsun adamlar kapıcıyı çağırdılar. Kapıcı geldi ve beni asansörden çıkardı. Ama üçüncü katın merdivenleri hâlâ eşyalarla dolu!.. Ve ben aşağı inemiyorum!.. Sağından geçmeye çalıştım… Olmadı… Solundan, altından, üstünden… Nafile! Geçmek mümkün değil!..

Gene sırtladım bisikleti çıkmaya başladım merdivenleri…

4, 5, 6, 7, 8, 9….

“Tırrrrrrr…”

Asansör gene çalışmaya başladı. Acaba çağırsam mı? Geldiğinde binsem mi? Bu kez cesaret edemedim. N’olur, n’olmaz!.. Ben merdivenleri çıkmaya devam ettim.

10, 11, 12…

12’inci kata geldiğimde “Tak!..” diye bir ses geldi. Asansör gene bozulmuştu. “Hele ki binmemişim” dedim kendi kendime. Merdivenleri çıkmaya devam ettim. Tam kapımın önüne gelmiştim ki, aşağıdaki taşımacılardan birisi bağırdı yukarı doğru:

“Ağbiii!.. Merdiven boşaldı inebiliiiiin!..”

Ben geri yükledim bisikleti sırtıma, merdivenleri inmeye başladım…

13, 12, 11, 10, 9, 8…

Bir yandan iniyor, bir yandan da düşünüyordum, “Bisikleti ulaşım aracı olarak kullanmadım hâlâ ama… Bisiklet beni asansör yerine kullanmaya çoktan başladı…” diye.

* Bu öyküyü 2006 Temmuz’unun son günü yazıp, Milliyet Blog’da yayımlamıştım. Birkaç küçük rötuş ile buraya da aldım.

* Görsel: Mustafa Öncül