Ormandaki kemancı ve aslanlar

Bu fıkrayı yıllar önce Melih Aşık’ın köşesinde okumuştum. Aklıma geldi, yeniden yazayım dedim.

Kemancı, ormanın içinden geçen bir yoldan evine dönüyormuş. Bir anda çalılıkların arasından bir aslan çıkmış karşısına… Kemancı çok korkmuş, durmuş… Aslanla göz göze gelmiş… Beklemeye başlamış…

Çok geçmeden birkaç aslan daha çıkmış çalıların arasından ve kemancıyı çembere almış, yavaş adımlar ve iştahlı bakışlarla üstüne doğru yürümeye başlamışlar.

Kemancı bakmış, aslanlardan kaçış yok, “Bari ölmeden önce çok sevdiğim kemanımı son bir kez çalayım…” demiş.

Kemanını kutusundan çıkarmış, hemen olduğu yere oturmuş ve çalmaya başlamış.

Kemancı çaldıkça çalıyor, aslanlar mutlulukla dinliyormuş ki…

Kemandan çıkan melodileri duyan aslanlar önce yavaşlamış, sonra durmuşlar, sonra da oldukları yere oturup, büyük bir keyifle kemancıyı dinlemeye başlamışlar.

Kemancı bakmış ki aslanlar zevkle kendini dinliyor, “Oh be,” demiş, “Kurtuldum galiba…” ve kemanını daha büyük bir zevkle çalmaya başlamış.

Kemancı çaldıkça çalıyor, aslanlar mutlulukla dinliyormuş ki…

Çalılıkların arasından bir anda başka bir aslan çıkmış ve kemancıya saldırıp parçalamış, yemeye başlamış.

Kemancıyı dinleyen aslanlar şaşkınlık içinde, “N’aptın lan sen?!.. Adam ne güzel çalıyordu, niye öldürdün?!..” diye bağırıp, aslana kızmışlar.

Aslan ağzına attığı lokmayı çiğneyip yutmuş ve “Haaa?!..” demiş, “Duyamıyorum siziii!.. Sağırım beeennn… Benim kulağım işitmez. Ne diyorsunuuuz?..”

*Fotoğraf: Mustafa Öncül