– Bir gün gelir de beni burada bulamazsan, bil ki ölmüşümdür Nazlı’m.
– Bir gün gelir de seni burada bulamazsam, bil ki ölürüm Emin.
Pekiiii… Bir gün gelir de, orayı bulamazsanız ne olacak?..
“Senede Bir Gün” filmini izlemeyen var mıdır? Vardır tabii ki. Özellikle genç kuşak… Eminim ki birçok gencimiz izlememiştir. Belki de çoğunun haberi bile yoktur bu filmden. Ben ilk kez, televizyonun siyah-beyaz olduğu dönemlerde izlemiştim. Televizyon ile 1974 yılında tanıştığımızı düşünürsek, 70’li yılların ikinci yarısında izlemiş olmalıyım.
Senaryosunu Sadık Şendil’in yazdığı, yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in yaptığı ve başrollerini Kartal Tibet ile Selda Alkor’un oynadığı 1965 yılı yapımı bu efsane filmde, birbirini delice seven ama bir türlü kavuşamayan Nazlı (Selda Alkor) ve Emin (Kartal Tibet) her yıl senede bir gün, aynı saatte, aynı çay bahçesinde buluşurlar. Bu buluşmalar yıllarca devam eder… Ta ki, Emin o buluşmaya gelemeyinceye kadar! Gelememiştir… Çünkü Emin, artık yaşamıyordur.
Nazlı ile Emin’in o çay bahçesine kaç yıl gittiğini bilmiyoruz. Ancak Emin’in gelememesi üzerine yaşadıkları büyük aşkı çaycıya anlatmaya başlayan Nazlı’nın yaşını göz önüne alırsak… Nazlı epey yaşlanmış!.. O zaman, neresinden baksak 40-50 sene aynı çay bahçesinde buluşmuş olmalılar. Belki de 60?..
Son yıllarda artarak devam eden “kentsel dönüşüm” projeleri nedense bu “Senede Bir Gün” filmini getiriyor aklıma.
Düşünmeden edemiyorum… Bir zaman, sevgililerin buluştukları, el ele göz göze sohbet ettikleri, mutlu ya da mutsuz yüzlerce anı biriktirdikleri küçük çay bahçelerinin kaç tanesi yarınlara kalacak?.. Günümüzün Nazlı’ları, Emin’leri “Aşkımızın başladığı bu çay bahçesinde, bu masada, her yıl bugün, bu saatte buluşalım” diye söz verseler… Eminler, Nazlılar yaşasa bile o çay bahçesi yaşayacak mı?.. Emin ile Nazlı, bir yıl sonra geldikleri şirin çay bahçesinin yerinde dev bir AVM ya da TOKİ blokları görünce ne hissedecek?..
Kentsel dönüşüm çalışmaları çok doğru bir amaç için başlatıldı. 1. Çukurova Yapı Zirvesi’nde Şekip Karakaya ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. Ülkemiz deprem kuşağı üzerinde yer alıyordu ve plansız kentleşmenin sonucu olarak on binlerce, yüzbinlerce yapı risk altındaydı. Büyük depremler olmasa dahi, bu durum yaşamsal ve ekonomik olarak her yönüyle büyük bir tehlike oluşturuyordu; devlet bu “tehlikeye” müdahale etmeliydi. Etti de. “Kentsel Dönüşüm Projeleri” dönemi süreci böyle başladı.
Dünün Nazlılarının ve Eminlerinin aşklarının başladığı şirin çay bahçesinin yerinde şimdi beton bloklar yükseldiğini düşününce…
Ancak son zamanlarda… Bazı kentsel dönüşüm çalışmaları kamuoyundan eleştiri alıyor ve “Risk altındaki yapıların; çarpık, plansız, sağlıksız oluşan yerleşim alanlarının kentsel dönüşüm kapsamına girmesine bir itirazımız yok. Ama geçmişi neredeyse yüz yıl, hatta daha da eskilere uzanan, kentsel dokunun bir parçası olan mahallelerin, yerine yenisi asla konulamayacak yeşil alanların yok edilip, yerine beton blokların doldurulmasına anlam veremiyoruz” deniyor.
Haklılar mı?..
Dünün Nazlılarının ve Eminlerinin aşklarının başladığı şirin çay bahçesinin yerinde şimdi beton bloklar yükseldiğini düşününce, “Haklılar” diyor insan ister istemez.
Peki uzmanlar, konunun profesyonelleri, sosyologlar ne diyor bu duruma?..
…
* Bu yazı, HOME&OFFICE CONCEPT dergisinin “Aynen Öyle!” isimli sayfasında yayımlanmıştır. (2016)
* Yazı buraya alınırken, birkaç küçük düzenleme yapılmıştır.