2019’da, (üç yıl önce) Facebook’ta yazmışım bu yazıyı. Bugün Facebook “Anılar”da tekrar paylaşıp hatırlatmış. Ben de “Facebook’un hızla akıp giden gündemi içinde kaybolmasın” deyip buraya almak istedim.
Günlük yaşamımdaki birçok şeyin fiyatını benzin fiyatı ile kıyaslamaya başladım; artık her şeyin fiyatı çok ucuz gelmeye başladı.
Arabamın deposu 50 litre, benzinin fiyatı da 6,5 lira diyelim. Bir depo benzin, 325 lira ediyor. Bir depo benzin de 8-10 gün civarında gidiyor. Yani ayda yaklaşık 1000 lira.
Kot pantol mu alacağım… Kaç lira fiyatı?.. 100 lira. “Ohoooo!..” diyorum, “Üç günde benzine veriyorum bu parayı. Ben bu kotu neresinden baksan 2-3 yıl giyerim. Beleş!..”
Kitap mı alacağım?.. Kaç lira fiyatı?.. 20 lira. “Ohooo!..” diyorum, “20 liralık benzini birkaç saatte harcıyorum. Sanki her birkaç saatte bir kitap mı alıyoruz?.. 20 lira, beleş!..”
Manava gidiyorum… Domates, patlıcan, biber, hıyar, meyve falan… Ne tuttu?.. 35 Lira. “Ohooo!..” diyorum, “Dünya kadar sebze meyve aldım, 5 litre benzin parası. Beleş valla!..”
Sinemaya mı gideceğim?.. Kaç lira?.. 15 lira… “Ohooo!..” diyorum, “Her gün işe gidip gelirken harcadığım benzin parası. Beleş valla!.. Sanki her gün sinemaya mı gidiyorum. Dur bir de mısır alayım da keyfim tam olsun.”
Bu kıyaslamayı yapmaya başladığımdan beri birçok şeyin fiyatının ucuzladığı, hatta bedava olduğu gibi bir his uyandı bende. Dünya birkaç litreliğine güzelleşti.
Ya da insanlar kafayı yemeye böyle başlıyor…
Yavaş yavaş… Damla damla… Kuruş kuruş, litre litre…