Bu sabah yolum Küçüksaat’in oralara düştü. Baktım saat dokuz buçuk on… Nispeten sabah sayılır… “Nasıl olsa yakın” dedim, “Buralara kadar gelmişken Döşeme Simit Fırını’na uğrayım; sıcak simit vardır şimdi…”
Döşeme Simit Fırını… Adana Simidi’nin ordinaryüsü!.. Profesörü!.. Mastır şefi!.. Mişelin yıldızlı fırını!..
Arabayı fırının yanında durdurdum, kapıdan uzandım içeri doğru, istedim simitleri… Dayı kâğıda sardı verdi sıcacık, çıtır çıtır simitleri… Eve kadar dayanamadım, yolda birini hallettim… Eve vardım; biraz peynir, biraz zeytini yanına yoldaş edip, bir tane de öyle götürdüm… Baktım simitler hâlâ sıcak, “Biraz daha yiyeyim,” deyip, küçük bir parça kopardım ama o küçük parçayla kalmadı mevzu, üçüncü simit de öyle sizlere ömür!..
Haddinden fazla lezzetli, keyifli, abartılı ama çooook güzel bir öğle öncesi oldu.
Her günümüz böyle başlasın ve hep böyle devam etsin.
Amin inşallah.
Not: Bir ara, nohut mayalı Adana Simidi’ni ayrı bir fasıl yapıp anlatmalı.
…
Fotoğraf: Mustafa Öncül (Samsung S8+)