Bayramın ikinci günü… Akşam serinliğinde yürüyüşe çıktım. Temmuz ayı olmasına rağmen aşırı bir sıcak yok ama rutubet her zamanki gibi bunaltıcı, hamamdan hallice!..
Önümde genç yaşlarda bir adam ve sekiz on yaşlarında bir çocuk yürüyor… Ellerindeki poşetler, market alışverişinden döndüklerini söylüyor… Onlar önde, ben arkada yürüyoruz yavaş yavaş…
Adamla çocuk aralarında konuşuyorlar hararetli hararetli…
Çocuk, kızgın bir ses tonuyla, “Ya tamam baba da… Yuh yani!.. Oha!.. 18 liraya dondurma mı olur?!..” diyor adama bakıp… Adam çocuğa bakmadan konuşarak yürümesini sürdürüyor ve cevap veriyor:
“Bak oğlum… Dondurmanın fiyatının 18 lira olmasını kafana takma. Çünkü sadece sana satmıyorlar 18 liraya. O dondurmayı almak isteyen herkes 18 liradan alıyor. Sen, cebinde 18 lira var mı ona bak, ona kafa yor. 18 lirayı nasıl kazanacağına kafa yor. Cebinde paran varsa, dondurmanın kaç lira olduğu seni çok ilgilendirmez. Dondurma yemek istiyorsan, verirsin parayı alırsın dondurmayı.”
Çocuk babasına bakıyor, “Yani…” diyor, “Sen de haklısın baba da… Gene de 18 lira çok fazla.”
Çocukla babasının sohbetini sonuna kadar dinlemek istiyorum çaktırmadan… Ama onlar çok yavaş yürüyor, ben ise tempoyu hızlandırmak istiyorum… Turumu tamamlamayı ve bu sıcak temmuz gününde, duştan fışkıran soğuk suların hayaliyle, genç babanın küçük oğluna verdiği ekonomi dersini misafir öğrenci olarak dinlemeyi zorunlu olarak yarım bırakıp yürümeye devam ediyorum.
.
* Not: Yukarıda anlatılan olay kurmaca olmayıp, aynıyla vakidir.