Seviyorum bu şehri

Seviyorum bu şehri.

Çok seviyorum.

Adana, her yeni gün biraz daha fazla sevdiriyor kendini bana.

Kazancılar’daki meşhur pazar kahvaltılarını bilmeyen kalmamıştır sanırım. Bu kahvaltıların ne zaman başladığı bilinmiyor ama yüz yıldan daha fazla zamandır devam ettiği artık herkesin malumu.

Adanalılar pazar sabahı güneş doğmadan geliyor Kazancılar’a… Bazıları yalnız, bazıları arkadaşlarıyla, bazıları karısıyla, kocasıyla, sevgilisiyle ya da çoluk çocuk maaile… Ciğer, kaburga, kebap artık o gün ne çekiyorsa canları, “Getir,” diyorlar; ezme salatayı, soğanı yeşilliği de yoldaş edip, başlıyorlar kahvaltıların en çılgınına.

Bir arkadaşım vesile oldu, bu sabah yine gittim Kazancılar’a… Saat altı buçuk civarıydı, gün ağarmamıştı ama mangallar yakılmış, masalar ufaktan ufaktan dolmaya başlamıştı.

Cengiz abi, Cüneyt abi ve arkadaşları benden önce gelmiş, fırından sıcak pide, bakkaldan tulum peyniri almışlar, kebaba altlık yapıyorlardı. İliştim masalarının bir ucuna, bir yandan muhabbet ederken, bir yandan da atıştırıyordum. Ezme, soğan filan masaya gelince yanlarında getirdikleri şişeyi açtılar, bardaklara servis yapıldı, “Sıhhate, afiyete…” dilekleriyle kahvaltıya girişildi!

Pusetindeki bebekten, 70-80 yaşındaki dedelere nenelere kadar her yaştan insan…

Bizim masadaki kahvaltı ve muhabbet devam ederken, yan taraftaki masaya da bu fotoğraftaki dayı geldi oturdu. Ciğerini, salatasını söyledi; yanında getirdiği poşetten yarısı içilmiş bir şişe çıkardı, bardağını doldurdu ve o da pazar kahvaltısının ilk yudumlarını attı ağızına.

Hava hâlâ karanlıktı, gün hâlâ doğmamıştı ama rakılı, kebaplı sabah kahvaltısı her zamanki muhteşemliği ile çoktan başlamıştı.

Biz kahvaltımızı bitirip masadan kalkarken saat dokuza geliyordu ve Kazancılar’ın sokaklarına dağılmış masalar dolmuştu.

Pusetindeki bebekten, 70-80 yaşındaki dedelere nenelere kadar her yaştan insan, kadın erkek, zengin fakir aklınıza gelecek her kesimden Adanalı yine oradaydı.

Herkesin yüzü gülüyordu, herkes neşeliydi, herkes mutluydu, huzurluydu… Herkes, kendi halinde yiyor, içiyor, pazar sabahının keyfini çıkarıyordu.

Yaşamayı seven, mutlu olmayı bilen, özgürlüğüne düşkün, birbirine saygılı, hoşgörülü insanların şehri Adana.

Yazıya başlarken, “Bu şehri seviyorum” dedim ya…

İşte bu yüzden seviyorum bu şehri.

Notlar:

* Bu yazıyı 2017 Şubat’ında (beş yıl önce) Facebook’a yazmıştım. Dün Facebook’un hatırlatma uygulaması karşıma çıkardı, “Facebook’taki yüz binlerce paylaşım arasında yitip gitmesin,” deyip buraya da almak istedim.

* Fotoğrafı o zamanki cep telefonum ile mi çekmiştim, fotoğraf makinesi ile mi tam hatırlamıyorum. Facebook’tan alıp kullandığım için kalitesi epey düşük oldu; kusura bakmayın.