Küçük bir öyküye ne dersiniz?.. Yeni bir haftaya başlarken iyi gitmez mi?
Perihan, AVM’nin küçük meydanına çizilen seksekte oynayan çocukları gösterdi, “Ne güzel oynuyorlar değil mi?” dedi yanında oturan öteki kadına. Öteki kadın, “Evet,” dedi, “Çocukluğumuzda sokağa çizerdik bu seksekleri; orada oynardık. Yağ satarım bal satarım, saklambaç… İp atlardık mesela… Şimdi ne sokaklar kaldı, ne de sokakta oynanan oyunlar. Çocukları sokağa bırakmaya korkuyoruz. Mahallede park da yok ki oraya götürelim! İyi ki AVM’ler var.”
AVM çocuk sesleriyle çınlıyor, On-on beş çocuk yere çizilen sekseğin önünde sıraya girip, bağıra çağıra, neşeli bir şekilde oynuyor, çevredeki masalarda oturan anne babaları da gülümseyerek onları izliyordu.
Neşeyle oynayan çocukların içinden bir oğlan çocuğu koşarak Perihan’ın yanına geldi, kulağına eğilerek “Beni Halil dayın öldürdü,” dedi ve geldiği gibi koşarak yine çocukların arasına döndü.
Perihan şaşkınlıktan donup kalmıştı! Çünkü kulağına konuşan oğlan çocuğunun sesi, uzun yıllar önce bir inşaatın bodrum katında ölü bulunan babasının sesiydi. Sadece sesi de değildi! Babasının dilinin peltekliği, fazla sigara içmekten hırıltılı çıkan sesi… Her şeyiyle babasının sesi ve konuşmasıydı! Babasıydı konuşan!
Çok korkmuştu!
Yanında oturan kadın Perihan’ın durumunu hemen fark etti, “N’oldu?” diye sordu, “Ne dedi o çocuk sana? Betin benzin attı bir anda!”
Perihan, “Yok bir şey,” dedi, “Çocuk işte… Ne diyecek ki… Neyse… Geç oldu… Biz kalkalım artık… Yolumuz uzun… Anca gideriz.” Seksekte oynayan çocuklara seslendi, “Kadir, hadi oğlum. Geç oldu. Gidelim. Daha banyo yapacaksın, dersin var…”
Kadir itiraz etmedi, koşarak annesinin yanına geldi. Alışveriş poşetlerini toparlayıp kalktılar masadan; Perihan, masada oturan diğer kadınlara hoşça kal dedi, AVM çıkışına doğru hızlı adımlarla yürüdüler.
…
AVM’deki çocuğun söyledikleri aklından çıkmıyordu Perihan’ın. Çok korkmuştu. Kimdi o çocuk? Nereden çıkmıştı? Niye kendinin yanına geldi? Yıllar önce ölen babasını nereden tanıyordu? Hepsinden önemlisi çocuğun sesi, konuşması nasıl olur da ölen babası ile birebir aynısı olabilirdi?
Yüzlerce soru kafasında dolanıp duruyordu!
Olan biteni kocasına söylemeye karar verdi. Kadir’in dersini, banyosunu yaptırıp yatırdıktan sonra kocasına, “Gel,” dedi, “Bir kahve içelim. Hem biraz konuşuruz. Bugün AVM’de enteresan bir şey oldu. Onu anlatayım sana.”
Kocasıyla birlikte mutfağa geçtiler. Cezve ile zaman kaybetmemek için makineye iki fincanlık kahve koyup düğmeye bastı, kocasının yanına gelip oturdu. Üzerinden saatler geçmesine rağmen yüzünden kaybolmayan şaşkınlığıyla ve titreyen sesiyle olan biteni kocasına anlattı. Kocası hiç ses çıkarmadan anlattıklarını dinledi. Konuşmalarını kahve makinesinin sinyal sesi böldü. Perihan kalktı, kahveyi fincanlara doldurup masaya getirdi. Sesinin yeni yatan Kadir’e gitmesinden çekinip, fısıltıyla konuşarak anlatmaya devam etti:
“Sesi babamın sesiydi diyorum! Babam akşam eve geldiğinde, o gün dairede olan biteni anlatırken de öyle konuşurdu. Sakinlik ile kızgınlık arası, sesini yükseltmeden ama tüm duygularını, heyecanını da hissettiren kararlı bir ses tonuyla… Anlardık ki babam çok ciddi ve doğru söylüyor ve anlattıklarında hiçbir abartı yok! Gene öyle oldu! Çok kararlı ve kesin konuştu. ‘Beni, Halil dayın öldürdü!’ dedi!”
Kocası kahveden bir yudum aldı, bir sigara yaktı ve “Son günlerde çok yoruluyorsun,” dedi, “Ev işleri, çocuk… İş yerinde zaten yoğun çalışıyorsun… Bi’ de çocukları bilirsin… Şaka yapmıştır soyka! Elde ne çocuklar var.”
Perihan kocasının söylediklerine sinirlendi, sesini yükseltmemeye çalışarak, “Ben ne duyduğumu biliyorum! Konuşan o çocuk değil, babamdı! Çocuk hemen kaçmasaydı soracaktım ama kulağıma o sözleri söyler söylemez gitti. Çok korkmuştum, dizlerimin bağı çözülmüştü. Arkasından koşup gidemedim! Sonrasında da çocuk ortalıktan kayboldu zaten.”
Sözlerini kesmeden sonuna kadar dinledi kocası, cevap vermedi. Düşünceli düşünceli kahvesini yudumladı, sigarasından ardı ardına birkaç nefes çekti, “Yatalım mı?” dedi, “Geç oldu. Yarın sen de ben de işe gideceğiz.” Kocasının kayıtsız tavrı Perihan’ı sinirlendirdi ama bir şey demedi. Boş kahve fincanlarını alıp muslukta çalkaladı, bulaşık makinesine koydu, “Tamam,” dedi, “Yatalım”.
…
Ertesi gün iş yerinde, AVM’de olan bitenler gün boyu aklından çıkmadı Perihan’ın, düşündü durdu! İş çıkışında annesinin yanına gitti, ona da anlattı. Annesi, “Bismillah,” dedi, “Üstüme iyilik sağlık. Nereden çıktı şimdi bu durduk yerde? Halil dayın öyle şey yapmaz. Çocuğun deli saçması! İftira ayol!”
Perihan sinirlendi, “Ne diyorsun anne sen ya!” dedi, “Kimsenin Halil dayıma bir şey dediği yok! Çocuk diyorum, bacak kadar çocuk gelip kulağıma söyledi bunları! Hem de babamın sesiyle! Ne iftirası, ne dayısı!” Annesi çok sakin bir şekilde, “Tamam işte,” dedi, “Ben de onu diyorum. Çocuk neticede. Oyun oynamıştır. Çocuklar oyun uydurmaya, yalan yanlış şeyler söylemeye bayılır. Sen de öyleydin çocukken. Bir gece evin içine tavşan girdiğini söylemiştin de sabaha kadar tavşan aratmıştın bize. Bir keresinde de gardırobun içinden komşunun evine açılan bir kapı olduğunu söylemiştin. Hatırlıyor musun; oradan birileri gelir diye gardırop kapısının önüne büyük çeyiz sandığını çektirmiştin bize. Çocuklukta oluyor böyle şeyler. Sen de az yaramaz değildin yani!”
Yavaş yavaş sinirleniyordu Perihan, “Tamam anne,” dedi, “Diyen gitti. Bir şey demiyorum. Kalkıyorum zaten. Kadir’i okuldan alacağım.”
Okula doğru yürürken reenkarnasyon vakaları aklına geldi, “Acaba babam o çocuğun vücudunda yeniden mi doğdu?” dedi kendi kendine… Sonra, “Saçmalama! Öyle şey olur mu?” dedi yine kendi kendine, yürümeye devam etti. Biraz düşündü, “Neden olmasın ki?” dedi, yol kenarındaki banklardan birine oturdu, cep telefonunu çıkarıp reenkarnasyonu gugılladı… Çok fazla sonuç vardı. Hangi birini okuyacaktı ki! Üstelik hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu bilmesi de mümkün değildi. Cep telefonunu kapayıp çantasına koydu, okula doğru yürümeye devam etti.
…
Akşam yemeğinde üstü kapalı bir şekilde yeniden açtı konuyu kocasına, “Bugün internetten baktım biraz,” dedi, “Reenkarnasyon diye bir şey var ya…” Kocası yine tepkisiz bir şekilde dinliyordu Perihan’ın anlattıklarını… “Eeee?” der gibi baktı yüzüne… “Reenkarnasyon olabilir mi diye düşündüm. Oluyor yani böyle şeyler… Az önce YouTube’ta da arattım. Üç dört tane videoda izledim… Orada da anlatıyor. Varmış yani.”
Kocası yemeğin bitirdi, ağzını sildi kâğıt peçete ile masadan kalktı, “Çay içer misin?” dedi, “Çay yapacağım. Sen de içeceksen ona göre demleyelim.” Perihan da kalkmış, masayı toplamaya başlamıştı, “Yok,” dedi, “Ben kahve içeceğim. Sen otur, ben demlerim çayı.”
Perihan bulaşıkları makineye yerleştirirken kocası televizyonun karşısına oturdu, bir spor kanalı açtı ve izlemeye başladı. Biraz sonra Perihan mutfaktaki işini bitirip geldi, televizyonun karşısındaki koltuklardan birine oturdu. Kocası güzünü televizyondan ayırmadan “Bugün AVM’ye gittim,” dedi, “Dediğin yere baktım. Orada seksek falan çizili değil. Kaynamış mısır satan bir tezgâh var.” Perihan şaşkınlıkla, “Kaldırmışlar demek ki,” dedi, “Pazar günü vardı”. Kocası çok sakin ve şefkatli bir şekilde Perihan’a bakarak, “Yok. AVM yönetimine de oradaki işletmelere de sordum. Orada öyle bir seksek hiç olmamış. Mısır tezgâhı dört beş aydır oradaymış.”
.